GÖÇEBE İLE KUZEY İTALYA ANILARI
2.10.2024
Saat 22’de dakik olarak Giessöen’deki buluşma noktamızdan hareket ettik. Uzak şehirlerden gelenler olmasına rağmen hiç geciken kimsenin olmaması turun enerjisini ilk dakikadan itibaren olumlu olarak etkiledi. Herkesin içinde güzel bir beklenti ve heyecan ile yolumuza devam ederek Güneybatı Almanya’da kalan Baden Württemberg eyaletinin Karlsruhe şehrinde Kaptanımızı değiştirdik. Kaptan değişiklikleri uzun yolculuklarda vazgeçilmez oluyor, zira tek kaptan ile o kadar uzun yolu alabilmek mümkün değil. Bize tur boyunca kaptanlık yapacak olan yaşlı ama son derece dikkatli bir kaptan olan Rheinhard ile yolumuza devam ettik. Milletin çoğu uyuyor, ben ise kaptanın sürekli uyanık olup olmadığından emin olmak için gözüme uyku girmiyor. Zaman zaman eşimin yanında getirdiği karışık çerezlerden ağzıma atıyorum. Ön tarafa yanıma Hannover’den tura katılan Meftun geldi. Bir müddet sohbet ettik, elimdeki çerezlerden kendisine de verdim. Bir ara ‘abi kaptana da çerez vereyim mi’ diye sordu, ben de ver dedim. Kesesi ile Kaptan’a uzattı. Rheinhard aslında turlar esnasında kendisine uzattığımız yiyecekleri kolay kolay almayan bir insan ama demek ki o da yorulmuş olacak ki uykusu dağılsın diye elini kesenin içine daldırıp bir avuç alarak hepsini ağzına attı. Kabuklu Antep fıstıklarını hesaba katmadık. Rheinhard’ın ağzından çerezleri çiğnedikçe sesli bir kütürtü geliyor, Meftun bana, ben de ona şaşkınca bakıyoruz. Ama kaptan hiç bozuntuya vermeden Antep fıstıklarını da kabukları ile yedi. Tur boyunca bu olayı hatırlayıp güldük.
3.10.2024
Saat 05:15’te dünyanın en uzun tünelleri arasında sayılan İsviçre Alplerindeki St. Gotthard tüneline girişten önce mola verdik. Çünkü tünel gece belirli bir saatte ulaşıma kapatılıp saat 05:00’te açılıyor. Saat 05:00’te hareket ederek Gotthard tünelini geçerek İtalya’ya girmeden önce son dinlenme tesisine uğradık. Her turda yaptığımız gibi geleneksel kahvaltımızı yapmak için masaları açtık ve üstünü donattık, hani derler ya kuş sütü eksik, onun misali. Sanki yağmur bizi beklermiş gibi yağmaya başladı. Yağmurluk ve şemsiyelerimizi açtık ama şiddeti gittikçe arttığı için hızlı bir şekilde atıştırmak sureti ile kahvaltıyı bitirdik. Allahtan herkesi yağmurluk konusunda uyarmıştık. Dinlenme tesisinde birkaç otobüs daha duruyor. Bazıları Hintli turistler ile dolu. Sabahın bu saatinde tuvaletleri adeta saygısızca işgal etmişler ve bayan tuvaletlerinde makyaj yapıyorlar. Bizim gruptaki bayanları oldukça kızdırmışlar. Bu saygısız davranışları maalesef Uzakdoğu insanında zaman zaman turlar esnasında görmek mümkün.
Saat 08:15’te molamızı tamamlayarak yola çıktık ve 8:50’de Kuzey İtalya’nın şirin şehri Como’ya ulaşarak rehberimiz ile buluşacağımız noktaya geldik. Rehber ortalıkta yok ve pek de buluşma noktasına benzemiyordu. Telefonla kendisini aradım. Tahmin ettiğim gibi Otobüsün navigasyonu bizi farklı bir noktaya götürmüştü. Rehberimiz konum attı ve tekrar o noktaya gelerek otobüsten indik. Yağmur hafifte olsa yağmaya devam ediyor. Rehberimiz İtalyan Daniela, işini iyi yapan aynı zamanda güler yüzlü ve şakacı bir bayan.
Como, Alplerin arasına sıkışmış, şehre ismini veren ince ve uzun Como gölünün kenarında çok güzel bir yerleşim yeri. Dağlarda yağmurdan dolayı sis olduğu için tam olarak görmek mümkün değil ama muhteşem manzaralara sahip olduğunun farkına hemen varıyorsunuz. Kulaklık sistemimiz ile rehberi dinleyerek turumuzu bitirdik ve saat 10:30’da gruba serbest zaman verdik. Como’nun tarihi sokaklarına dağılanların çoğu bir kafe bulup yorgunluk kahvesi içerken bazıları da vitrinlerde gördükleri kıyafetlere bakmak için butiklere girdi. Saat 12’de buluştuk, bir Selfie yaparak rehberimizden ayrılıp Kuzey İtalya’nın önemli şehirlerinden Verona’ya hareket ettik.
Yola koyulduktan sonra yağmur yine şiddetini biraz artırdı. Ama grubumuzun enerjisi yüksek olduğundan yağmuru olumsuzluk olarak algılayan yok. Saat 16:00’da Verona’ya geldik. Orta ve Kuzey Avrupa’dan gelen Otoyollar bu bölgeden geçtiği için trafik oldukça yoğun. Hatta Verona’ya yaklaşık 30 km kala otobandan çıkıp ara yollardan gelmek zorunda kaldık. İtalya dünyanın en çok turist çeken ülkelerinden ve gerçekten güzel bir ülke ama Turizm yapmak ve grup gezdirmek hakikaten zor. Verona’ya girmeden önce şehir giriş formu doldurup ücret ödememiz gerekiyor. Ancak adresi bir türlü bulamadık. Daha sonra oteli aradım. Resepsiyondan yardımcı olacaklarını söylediler. Şehrin kenarında kalan City Otel’e gelerek yerleştik. Otel personeli çok yardımsever ve güler yüzlü. Otel oldukça temiz ancak biraz eski ve odaların banyoları küçük olduğu için bazı misafirler şikayetçi oldu. Daha sonra herkes yerleşti ve bir sorun yaşamadık. Büyük bir grupta doğal olarak her zaman birkaç kişi odasından memnun kalamayabiliyor.
Akşam herkes küçük gruplar etraftaki restoranlara dağılarak yemek yedi ve etrafı keşfettiler. Bazıları Verona şehir merkezine inerken çoğunluk istirahat etmeyi tercih etti.
4.10.2024
Sabah erkenden resepsiyona indim. Kahvaltı salonu alt katta küçük bir yer. Çeşit olarak belki az ancak bir aile işletmesi olduğu için sürekli takviye yapılıyor. Kahvaltımı yaparak resepsiyona çıktım. Etrafına bakıp sanki birisini arayan yaşlı bir adamın rehber Frederick olduğunu tahmin ettim. Almancası oldukça düzgün, ağzından çıkan kelimeleri özenle seçen ve net olarak konuşan biri. Saat 08:30’da otelden hareket ettik. Frederick önce kendini tanıttı. Bir müddet sonra hem çok bilgili ve tecrübeli hem de çok şakacı ve grubu memnun edebilecek bir rehber olduğunu hepimiz anlamıştık. Verona- Venedik arası 100 km. Yaklaşık 2 saatlik yolculuk esnasında bizlere Venedik şehrini anlattı. Yolda şehre gelmeden bir ihtiyaç molası verdik. Durduğumuz dinlenme tesisi çok temiz ve lavaboları kullanmak bedava. Güzel bir Espresso 2,30€. Dinlenme tesislerindeki diğer aşırı fiyatlara göre oldukça uygun.
Saat 10:30’da Venedik Lagününün batısında kalan Tronchetto adasına geldik. Venedik şehri dünyanın belki de en enteresan, en ilgi çekici şehri desek yalan olmaz. Aslında şehir demek de yanlış olur. Zira Venedik, 600-800 yılları arasında 200 yıllık bir süre şehir konumunda kalmış, 800 yılından sonra ise dünyada en güçlü donanmaya sahip bir şehir devleti olarak Venedik Cumhuriyeti adı altında 1800’lü yıllarının başlarına kadar hüküm sürmüş.
Bugün dünyanın her tarafından binlerce turist çeken Venedik MS 5. Yüzyıla kadar kimsenin yaşamadığı bir bataklıkmış. Kuzeyden gelen barbar Cermen kavimlerinden olan Gondollar ve Vandallar başta olmak üzere kuzey İtalya’ya doğru akınlar yapmaya başlamışlar. Orta Asya’dan gelen Atilla önderliğindeki Hunların akınları sonucunda başlayan kavimler göçü, Orta ve Güney Avrupa’da yaşayan insanları yerlerinden ederken, dönemin kalbur üstü ve zengin sayılan insanları canlarını kurtarmak için bugünkü Venedik şehrinin bulunduğu tehlikeli, bataklık alana gelerek canlarını kurtarmaya çalışmışlar.
Büyük Roma İmparatorluğu yıkılıp iki parçaya bölünmesinin ardından MS 6. YY başlarında ortalık sakinleşmeye başladıktan sonra Venedik Lagününe kaçmış olanlar tekrar geriye döndüler.
Ancak daha sonra bugünkü Milan, Como, Verona gibi şehirleri kapsayan Kuzey İtalya bölgesine Cermen Kavimlerinden Lombard’lar geldi. Lombardlar uzun kılıçları ile tanınan savaşçı kavimlerdi ve çalışan alt tabakayı koruma altına alırken, Zengin, Elit ve burjuva kesimi öldürüp mal varlıklarını yağmalamak ile ün yapmışlardı. Bu durum Venedik bataklığına ikinci bir göç dalgasının yaşanmasına sebep oldu. Buraya kaçanlar kurtulmuşlardı, çünkü Venedik Laguna’sının iç kısmı o kadar değişik bir yapıya sahipti ki, nerenin tehlikeli nerenin tehlikesiz olduğunu ancak orada yaşayan yerliler bilebilirlerdi. Bilmeyen bir tekne girmeye çalıştığında aniden bataklığa saplanıp sonunu hazırlayabilirdi.
Dolayısı ile savunma yönünden çok büyük avantaja sahipti. Venedik Laguna’sının bu özelliğini çok iyi tespit eden Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) buraya göç eden elit kesimi kullanarak buraya yerleşim kurmaya karar verdi. Zira bu elit kesim boş insanlar değillerdi. Aralarında Filozof, Matematik ve Fizikçi başta olmak üzere birçok kafası çalışan insan vardı. O devirlerde Avrupa bilim ve teknolojide çok gerideyken Doğu coğrafyası tam tersine çok daha gelişmişti. Bizans’ın yaptığı büyük maddi destekler ile Venedik şehri kurulmaya başladı. Asya’dan getirilen Ağaçlar bataklıklara 3-4 metre derinliğinde saplanarak üzerlerine taş binaların inşası yapıldı. Ağaç hava almadığı sürece suyun altında asırlar boyu sapasağlam kalabiliyor. Venedik bu şekilde yüzyıllar boyu süren bir çalışma sonucu meydana geldi.
774 yılında Kuzey İtalya’ya girerek Lombard Krallığına son veren Karl der Grosse (Şarlman) Bizans ile anlaşmalı olarak Venedik’e özgür krallık statüsünü verdi ve bu tarihten sonra Venedik Hristiyan alemi için son derece önemli bir askeri güç haline gelerek 1797 yılına kadar varlığını sürdürdü.
Friederick, Venedik şehrinin bu enteresan geçmişini yolda anlattıktan sonra otobüste bulunan herkesin merakı daha da artmıştı. Tronchetto’dan bindiğimiz gemi Venedik’te kenara yanaştı. Hava hafiften yağmaya devam ediyor. Gemiden iniş son derece tehlikeli. Özellikle yaşlıların en az 70 derece dikey olarak konulmuş rampadan inebilmeleri neredeyse imkânsız. Oradaki görevli bir taraftan, ben de diğer taraftan tüm yolcuları indirdik. Gemide özellikle yaşlı Alman bayanlar oldukça fazla.
Kenarda grubu topladıktan sonra gerekli ön talimatları vererek 2 gruba ayırdık. Venedik şehrinde dışarıdan gelen rehber anlatım yapamıyor. Şehrin uzman rehberleri olması gerekiyor ve her rehber 30 kişiden fazlasını gezdiremiyor. Turumuzu yapmaya başladık. Venedik her yönü ile İnanılmaz bir şehir. Hava hafif olarak yağmaya devam ediyor ama herkesin yağmurluğu var. Yağmur aslında biraz da avantaj diyorum kendi kendime. Çünkü böyle bir havada dahi bu kadar kalabalık varsa, güzel havalarda gezmek daha da zor olacaktı. Saat 13’te şehir turumuzu bitirdik. Planımıza göre hemen şehir turumuzun ardından Gondol tur yapacaktık. Aylar öncesinden bir Gondol şirketi ile anlaşmıştık. Ancak aralıksız yağan yağmurdan dolayı son dakikaya kadar bekleyerek Gondol sürücülerini evlerine gönderdiklerini ve Gondol turlarının iptal olduğunu söylediler. Gruba bunu söylemek beni çok üzdü. Çünkü Venedik’e gelmelerinin en büyük sebeplerinden biri de Gondol turu yapmaktı. Tabi benim elimde olan bir şey olmadığı için hepsi anlayışla karşıladı. Ben ise kafamda alternatif bir plan düşünmeye başladım. Bir gün sonra gideceğimiz Garda gölünde bir tekne turu yapabilir, en kötü ihtimalle de paralarını geriye iade ederim diye düşünerek kendimi teselli ettim. Hepimiz acıkmıştık. Dar sokaklarda bir restoran ararken küçük bir meydana geldik. Ortada bir tezgâhta taze sebzeler satan bir adam duruyordu. Tezgahtaki birkaç domates ilgimi çekti. Hayatımda bu kadar büyük domates görmemiştim. Bir tanesini aldım. Yaklaşık 1200 gr. 8€ para verdim ama değerdi. Şehir turu esnasında gözüme kestirdiğim bir Pizzacıya geldik. Gerçekten de tahmin ettiğim kadar vardı. Pizza hamurlarını gözümüzün önünde açıp fırına veriyor ve çıkınca da sıcacık tezgâha getirip satışa sunuyorlardı. Kuyrukta bekledik ve Pizzalarımızı alıp ayak üstü bir yer bulduk. Gruptan 5-6 kişi daha aynı pizzacıya gelmişlerdi. Tam yemeye başlamışken gruptan Nurşen aradı, telefonu açtığımda gömü bulmuşçasına sevinçli, Gondolların çalışmaya başladıklarını söyledi. Hemen alel acele pizzaları yiyerek eşimle birlikte kanallara doğru hareket ettik. Gerçekten de hava biraz düzeldiği için tek tük Gondollar gezmeye başlamışlardı. Hemen Frederick’i aradım. Bizim Gondol şirketini aradık ama çalışanlarını bugün gönderdiğini ve artık geri çağırmasının mümkün olmayacağını söyledi. Frederick’in çok çevresi olduğunu bildiğim için ne yapıp edip başka şirketlerden araştırmasını rica ettim. 10 dakikanın içerisinde yeterince Gondol tedarik edeceklerinin haberini aldık. Hemen Whats App grubuna yazarak, bir toplanma noktası verip herkesin saat 15’te toplanmasını söyledim. Tüm grup sorumluluk üstlenerek o kadar kalabalık olan şehirde grubu zor da olsa 2 kişi dışında toparlamayı başardık. Saat 15:30’da Gondol turumuza başladık. Şans gerçekten bizden yanaydı. Turumuz bitene kadar yağmur hiç yağmadı. Tam Gondollar yanaşırken tekrar başladı ama grup son derece mutlu olarak Gondol sefasını tamamladı. Saat 17’de toplanarak Gemi ile tekrar Tronchetto’ya gelip oradan da otobüse geçerek Verona’ya geldik. Saat 20’de otele geldik. 6 kişi ile birlikte akşam Verona’ya gittik. Aslında yorgundum ama şehri görmek ve keşif yapmak için gitmek önemliydi. Berlin’den tura katılan Erdem daha önceden araştırmış ve güzel bir restoranda rezervasyon yapmıştı. Navigasyon ile yerini bulduk, güzel nezih bir restorandı. Yemekten sonra biraz etrafı gezdik. Verona çok güzel ve hareketli bir şehir. Şehrin tam ortasında bulunan Romalılardan kalma antik tiyatro ışıklandırılmış hali ile şehre inanılmaz bir güzellik katıyor. Gece 12’ye doğru otele dönerken kafamda gruba Verona’yı nasıl gezdirebilirim diye düşünmeye başladım. Zira tur planımızda Verona’ya grup olarak bir gezi yoktu.
5.10.2024
Sabah yine erkenden resepsiyona inerek kahvaltımı yaptım. İlk olarak Frederick’i arayıp Güzergâh hakkında bilgi aldım. Planı biraz sıkıştırırsak akşam dönüşte Verona’ya uğrayıp grubu orada bırakabilirdik. Sadece kaptan ile görüşüp onu razı etmem gerekiyordu. Birlikte saatlerini hesapladık. Garda gölü dönüşünde grubu Verona’da bırakacak ve saat 21’de de tekrar alacaktı.
Herkes kahvaltısını yaptıktan sonra saat 9’da Garda gölü etrafında bulunan Lazise kasabasına doğru hareket ettik. Frederick yine derin bilgisi ile Garda gölü hakkında anlatmaya başladı. Hem çok iyi anlatıyor hem de herkesin dinlemesini sağlıyor. Bir kişi yanındaki ile konuşsa hemen anlatmayı kesip uyarıyor.
Garda Gölü 300 metre derinliği ile dünyanın en derin gölleri arasında yer alıyor. Ancak yapısı itibarı ile belki de dünyanın en ünlü gölü sayılabilir. Göl MÖ 6000 yıllarında Alplerin buzullarının düşmesi sonucu oluşmuş. Roma imparatorluğu zamanından beri elit kesimin hafta sonlarını geçirdiği bir tatil yeri olmuş. Gölü en ünlü yapan ise Verona Lordları olan Della Scala ailesi. Bu aile 1262-1387 yılları arasında Garda Gölü’ne büyük yatırımlar yapmışlar ve o tarihlerden itibaren ünlü simaların uğrak yeri olmuş.
Garda gölündeki hava akımı ve klima dünyada bir eşi daha olmayan bir fenomen. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde bu kadar Kuzey’de, Alp dağları gibi yüksek bir bölgede bulunan ve buna rağmen Zeytin, Limon, Palmiye ve Manolya çiçeği gibi sıcak iklim meyvelerinin yetiştiği bir yer yok. Bunun sebebi ise gölün yaz kış ılıman iklime sahip olması. Çünkü Garda gölü buzulların düşmesi sonucu oluştuğundan dolayı çok derin. Dolayısı ile Avrupa’nın en büyük su hacmine sahip olan gölü. Su, sıcaklığı toplayıp hafızasında saklıyor. İkinci bir etken ise, Garda gölünün sağ ve sol yakasında uzanan Alp dağları. Sağ taraftan 40 km, sol taraftan ise 30 km ve 2 km yüksekliğindeki bu dağ kütleleri Garda gölünü adeta kolları arasına alarak korumaya almış. Bu durum Garda gölünü dünyada eşsiz kılıyor.
Lazise kasabasına gelip otobüsten indik. Gölün tam kenarında son derece huzur verici bir yer. Tarihi bir kapıdan içeriye giriyorsunuz. Kapının üstünde Lazise diye yazıyor. İçeriye girince sanki farklı bir dünyadasınız. Sağlı sollu küçük kafeler, hediyelik eşya satan dükkanlar ve gölün karşı yakasında sizi adeta selamlayan Alp dağları. Giriş kapısında rehberimizin yaptığı anlatımı dinledikten sonra toplanma saati vererek serbest bıraktık. Herkes etrafa dağıldı. Ben de gölün kenarına doğru inip etrafı biraz dolaşırken yine bir tezgâhta gözüme devasa bir sarımsak takıldı. İri bir elin yumruğundan daha büyük dev bir sarımsak. 6 € verip onu da aldım. Eşimle dolaşırken Frederick’i Espresso içerken gördüm ve yanına oturdum. Birlikte Espresso’ları içerken biraz da planı gözden geçirdik. Sirmione kasabasında Garda gölünde planda olmayan bir tekne turu da yapmaya karar verdik. Saat 11’de Garda gölünün en popüler kasabası, dondurmaları ile dünyaca ün yapmış Sirmione’ye hareket ettik. Mesafe zaten kısa.
Sirmione kasabası Garda gölünde bir Yarımada’nın üstüne kurulmuş masalsı bir yer. Yarımada demek de aslında yanlış olur, çünkü açılan yapay bir kanal ile etrafını 360 derece dolanabiliyorsunuz. Otobüsten indikten sonra gölün kenarında uzun bir yürüyüş ile teknelerin yanına geldik. Grubu yine ikiye bölerek 2 tekneye binip göle açıldık. İyi ki tekne turunu yapmışız. Etrafta ki manzara o kadar güzel ki, insana tarifi imkânsız bir huzur veriyor. Sirmione’yi 360 derece dolanarak tekrar bindiğimiz noktada inerek şehir surlarından içeriye girdik. Aşırı kalabalık. Daha önce rezervasyon yaptığımız bir Kafe’de oturduk ve herkes bir şeyler yedi. Sirmione dünyada en çok dondurmacının olduğu bir yer. Gruptan dondurma yemeyen kalmadı sanırım. Daha sonra herkes kafasına göre etrafa dağıldı. Saat 15:30’da Sirmione’den hareket ettik.
Verona’da otobüs tren garının yanında bizleri bıraktı. Yürüyerek şehir meydanına, antik Arena’nın önüne geldik. Kuzey İtalya’nın önemli turizm merkezlerinden olan Verona, önemli uluslararası fuarlara da ev sahipliği yapıyor. Tarihi eserlerinin yansıra, dünyanın en çok bilinen aşk hikayesine ev sahipliği etmesi. Romeo ve Juliet'in ölümsüz aşkının izlerini taşıyan Juliet Evi burada yer alıyor. Bizler Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı’yı biliriz ama Romeo ile Juliet’in aşkını tüm dünya bilir. Birçoğu ilk olarak bu noktaya hareket ederken, biz yaklaşık 15 kişilik bir grup Arena’ya girdik. Akşam saatlerinde şehir çok renkli ve kalabalık. Her tarafta kaliteli yemek sunan restoran ve kafeler mevcut. Arena’nın önünde belirlediğimiz noktada buluşarak otobüse doğru yürüdük. Saat 21’de otobüs ile otelimize döndük.
6.10.2024
Saat 8:10’da Verona’ya veda ederek Kuzey İtalya’nın adeta kalbi olan Milano’ya hareket ettik. Milano, dünyanın en büyük Gotik tarzdaki katedrali olan Duomo di Milano ve dünyanın en eski alışveriş merkezlerinden biri olan Galleria Vittorio Emanuele II’ye ev sahipliği yaparken, otomobil ve moda sektöründe de dünyaca ün yapmış bir şehir. Şehir merkezine gelerek rehberimiz Maria ile buluştuk. Kulaklık sistemimizi takarak güzel bir yürüyüş ile turumuzu yaparak Duomo di Milano kilisesinin önünde serbest zaman verdik. Gezmesi çok kolay ve güzel olan bir şehir merkezine sahip Milano. Biz de eşimle biraz dolaşıp bir restorana oturduk ve yemek yedik.
Saat 14’te Milano’dan hareket ettik. Pazar günü olmasına rağmen yollar kalabalık. İsviçre’ye girdikten sonra Gotthard tüneline gelmeden bir mola verdik. Masalarımızı açtık ve her turun dönüşünde olduğu gibi çiğ köftemizi yoğurduk. Gelen geçenler büyük bir merak ile bizi seyretti.
Tünel’e yaklaştıkça trafik ve araç kuyruğu fazlalaşıyor. Kaptanımız Rheinhard çok yerinde bir karar vererek tünele girmek yerine Alpleri aşmayı seçti. Uzun ama harika manzaraları seyretme imkânı bulduğumuz bir yolculuk oldu. Çok neşeli geçti. Alplerin ta zirvesine çıkarken şarkılar, türküler söyleyerek çok eğlendik.
Almanya’ya girmeden Basel yakılarında son dinlenme tesisinde yine kaptan değişikliği yaparak Rheinhard’a veda ettik. Tura katılan Basel’den katılan 2 misafir de burada bizden ayrıldı. Gece saat 00:30’da Giessen’e geldik.
Kuzey İtalya turu içinde yorucu olmayan uzun yolculukların olduğu çok güzel bir tur oldu. Gezdiğimiz onca güzel yerin yanında bilgi bakımından da çok zengin bir turdu. Tur boyunca toplam 5 ayrı rehber grubumuza farklı yerlerde refakat etti. Sonuç olarak bir ömür boyu hatırlayacağımız birçok anı biriktirdik.
Ahmet Okan